Malatya'nın Tarafsız Haber Kanalı
Malatya
Parçalı bulutlu
20°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Malatya Kalite Haber Siyaset "Türkiye, Kardeşlik Asrında Yeni Bir Toplumsal Vizyonla Yükselmeli"

"Türkiye, Kardeşlik Asrında Yeni Bir Toplumsal Vizyonla Yükselmeli"

Milletvekili Abdurrahman Babacan, Türkiye'de soın zamanlarda güzel şeylerin olduğunu belirterek terör örgütünün silah bırakmasını değerlendirdi.

5 Dakika
Okunma Süresi
Haberleri

AK Parti Malatya Milletvekili Abdurrahman Bacan, Türkiye'nin içinden geçtiği tarihi süreci değerlendirerek, bu dönemin siyasi propaganda malzemesi yapılmadan, toplumsal vizyonun derinleştirilmesi gereken bir eşik olduğunu vurguladı. Habertürk TV’ye konuk olan Malatya Milletvekili Abdurrahman Babacan konuşmasında, farklı siyasi görüşlerden gelen ortak kavramlara dikkat çeken Bacan, “Yeni bir yüzyıl, yeni bir toplumsal tahayyül ve ortak vizyon ihtiyacı artık ertelenemez” dedi.

AK Partilisi, CHP’lisi, MHP’lisi, DEM Partilisi, İYİ Partilisi… Hiçbir ayrım gözetmeden hep birlikte Türkiye'nin damgasını vuracağı bir geleceği inşa etmek zorundayız. Bu artık sadece bir temenni değil, tarihsel bir sorumluluktur. Yeni bir toplumsal tahayyüle ihtiyacımız var.

"Yeni Bir Eşiğe Girdik, Bu Siyasi Slogan Değil"

Türkiye'nin bölgesel ve küresel gelişmelerin ortasında yeni bir döneme girdiğini vurgulayan Bacan, bu eşiği doğru okumak gerektiğini söyledi:

Bu yeni eşiği siyasal bir propaganda malzemesi olarak kullanmıyoruz. Gerçekten yeni bir eşikteyiz. Bunun miladını Arap devrimleriyle başlatanlar var, ya da toplumsal uyanış dönemi diyenler var. Ama sonrasında bu hareketlerin emperyal politikalar tarafından nasıl zehirlendiğini ayrıca tartışırız. Biz esasen kendi durduğumuz yere bakmalıyız.

"Terörsüz Türkiye ile Anayasa Süreci Birlikte Düşünülmeli"

Abdurrahman Babacan, Türkiye’nin önünde iki temel görev olduğunu belirtti: Terörden arındırılmış bir ülke ve demokratik bir anayasa. Bu iki sürecin birbiriyle bağlantılı olduğunu vurguladı:

 Terörsüz bir Türkiye ve yeni anayasa süreçleri birbirinden ayrı yürütülemez. Sayın Bahçeli’nin bugün kullandığı ‘kardeşlik asrı’ kavramı bu açıdan çok önemli. Türkiye'nin önündeki yeni vizyonu, bu kavram etrafında şekillendirmeliyiz.

"Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bu Sürece Liderlik Edebilecek Vizyona Sahip"

Konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da değinen Bacan, onun bu yeni döneme liderlik edebilecek birikime sahip olduğunu ifade etti:

 Sayın Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan elbette benim de mensubu olduğum partinin genel başkanıdır. Ama mesele sadece bir parti genel başkanlığı değil. O, bu toplumsal dönüşüm vizyonuna liderlik edebilecek donanıma, tecrübeye ve en önemlisi ufka sahiptir. Bunu kör bir güzelleme için söylemiyorum; bu, bugün ortaya konan perspektifin gereğidir.

"Kardeşlik Asrı Ortak Bir Zemin Olabilir"

Abdurrahman Babacan, yalnızca kendi partisinden değil, farklı siyasi partilerden de benzer ifadelerin geldiğini hatırlatarak, ortak bir toplumsal örüntü kurmanın mümkün olduğunu söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

Bugün Sayın Devlet Bahçeli ‘kardeşlik asrı’ dedi. DEM Parti’den Tuncer Bakırhan, Ayşegül Doğan da benzer kavramlar kullandı. Bunların hepsini okudum. Demek ki ortak bir zemin, ortak bir söylem geliştirilebilir. Bu, Türkiye’nin temel örüntüsü etrafında örülebilecek yeni bir toplumsal mutabakat anlamına gelir. Üçüncü olarak, olgun bir demokratik kurumsallaşmanın tahkim edilmesi meselesine dikkat çekmek istiyorum. Özellikle bu üç başlık üzerinden AK Parti dönemini değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin geçirdiği dönüşümü biz 'sessiz devrim' olarak adlandırıyoruz. Gerçekten de bu süreçte çok önemli reformlar yapıldı. Bu konuda benim de çeşitli makalelerim var; merak edenler bakabilir. Zaten bu alanda yazılmış birçok çalışma da mevcut. Sadece kronolojik bir seçkiyle geriye doğru bakıldığında, bu reformların nasıl sessiz bir devrim niteliği taşıdığı açıkça görülebilir.

Az önce sözünü ettiğim iç konsolidasyona yönelik adımlar da bu sürecin bir parçası. Devlet-millet ilişkisinin yeniden tanımlandığı, daha kapsayıcı ve katılımcı bir anlayışın yerleştiği bir dönemden geçtik. Önce daha iyimser olanı söyleyeyim: Belki gerçekten samimi kaygılarla güvenmiyorlar. Bu iyimser olanı… Benim tercihim değil ama, keşke öyle olsa. İkincisi ve daha kötüsü ise şu: 'Erdoğan bu işin sonunda yine kazanacak, bu iş iktidara yarayacak' diye düşünülüyor. Tam da iktidar hayalleri kurulan bir eşikte, bu süreç rahatsız edici bulunuyor. Bu yüzden karşı çıkılıyor.

Bu yaklaşım çok dar, çok kısa vadeli, çok ufuksuz bir siyasal projeksiyon. Maalesef. Umuyoruz ki bu bakış açısı değişir. Şunu da soruyoruz: CHP, Erdoğan’ın kazanma ihtimalini güçlü gördüğü için mi bu şekilde davranıyor, bu açıklamaları yapıyor? Eğer öyleyse burada ciddi bir sorun var. Oysa ki yapılması gereken, bu sürecin toplumsal tahayyülle birleşmesini sağlamak. Bu anlattıklarım daha birinci aşama. Peki sonra ne olacak? Bakın, 90’lı yıllar var. Cezaevlerinde yaşananlar var. Daha önceki süreçler var. O dönemlerde yaşanmış acılar, adaletsizlikler var. Bunlara dair ne yapılmalı?

Dünya deneyimlerine baktığımızda bazı örnekler var. Mesela Arjantin’de 1976-1983 arasındaki askeri cunta dönemi sonrası, ya da Şili’de Pinochet döneminin ardından… Bu ülkelerde toplumun konsolidasyonunu sağlamak ve devlet-millet ilişkisini yeniden kurmak adına 'hakikat komisyonları' kuruldu. Bu komisyonlar, yaşananların ortaya çıkarılması, toplumsal yüzleşme ve mağduriyetlerin kabulü açısından çok önemli işlevler gördü.

Türkiye’de de benzer bir yaklaşım mümkün. Diyarbakır anneleri başta olmak üzere, Cumartesi anneleri gibi… Evlatlarını bu sürecin karanlığında kaybetmiş tüm anneler, tüm mağdurlar — kimliği, adı, etnik kimliği, dini ne olursa olsun — bu yüzleşmenin birer parçasıdır. İşte hakikat komisyonu gibi yapılar, bu noktada devreye girmeli. Çünkü toplumsal barışma, sadece bir söylemle olmaz. Bu, yaşanmış acıların tanınmasıyla, itiraf edilmesiyle, kayıt altına alınmasıyla ve mağdurların onurlandırılmasıyla mümkündür.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *