Bir millet kendi değerleriyle ters düşebilir mi?
Zaman zaman öyle şeyler oluyor ki insanın aklı karışıyor. “Biz ne ara bu kadar hoyratlaştık?” diye sormadan edemiyoruz kendi vicdanımızda.
Ne inancımıza saygı kaldı, ne geçmişimize, ne de ortak değerlerimize. Bizi biz yapan ideallerimiz ortak tarihimiz, gönül bağımız, ortak coğrafyamız, kültürümüz 7 bin yıllık bir geçmişle son bin yılını Anadolu’da devam ettiren büyük bir millet; Nasıl oluyor da değerlerinden kopartılmaya çalışılıyor.
İçten ve dışardan artık açıktan milletin sinir uçlarıyla oynanıyor.
Son günlerde duyduklarımız, gördüklerimiz, artık yalnızca münferit bir saygısızlık değil; topyekûn bir değerler aşındırmasıdır.
Büyük çoğunluğu Müslüman olan bir halkın gözü önünde, Peygamber Efendimiz karikatürleştirilip mizah konusu hâline getiriliyor. Milletin inancına kasteden bu tutum, kimi çevrelerce “ifade özgürlüğü” diye savunuluyor. Kendi kültürüne, kendi kutsalına yabancılaşmış bu tavır; ne özgürlükle açıklanabilir ne de medeni olmakla.
Bir başka çevreye bakıyoruz; yıllardır bu milletin evlatlarını şehit eden teröristleri meşrulaştırmaya çalışıyorlar. “Barış” adı altında, “Terörsüz Türkiye” söylemleriyle bu milletin hafızasını dumura uğratmaya kalkıyorlar. Meclis’e terörle iç içe geçmiş ekmek yediği topraklara ihanet etmiş isimleri taşımak istiyorlar. Buna da “devlet aklı “ demekten geri kalmıyorlar.
Devletin gerçek sahibi millettir. O zaman Türk milletinin böyle bir düşüncesi var mı bunu millete sormanız gerekmez mi?
Varsa gerçekten öyle bir niyet, bırakın karanlık odalarda konuşulmasın. Referanduma gider halka sorarsınız.
İslam âleminin sevgili peygamberi Hz. Muhammed, amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi’yi affetmiş ama şu sözü söylemişti: “Müslümanlığın tamam, fakat daha gözüme görünme. Bana amcamı hatırlatıyorsun.”
Bu millet de bugün aynı duyguları yaşamaktadır. Bedeli kanla ödenmiş bu topraklarda hala terör seviciliği yapanlar kutsal değerlerimizle alay etmeye kalkanlar bir gün Büyük Türk milletinin bu haykırışını kulaklarında duyacaklardır.
“Gözümüze görünmeyin!”
Bu milletin yüreğinde açılmış onca yaralar var. 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı, 5 Temmuz 1993 Başbağlar katliamı, 23 Kasım 1992 Almanya Mölln faciası, 23 Mayıs 1993 Almanya Solingen Türk katliamı, yanan yakılan katledilen hep masum Türk evlatları.
Sivas’ta, Mölln de Solingen’de yakılan yalnızca Türkün bedeni değil, insanlık yakılıyordu.
Bugün dünyaya insan hakları dersi vermeye kalkan batılılar Avrupa’nın göbeğinde Türk ailesinin ocağının yandığını izliyordu.
Sivas’ta tarihi bir karar alınmıştı, Cumhuriyete giden yolda. Manda kabul edilemezdi. Ulusal kurtuluş için milli birlik gerekli idi. Fakat 1993 de Sivas’ta yakılan ateş oradaki canları yakarken, laik cumhuriyet hedef alınmış, milletin birliğine nifak tohumları atılmıştı. Yobaz zihniyetin elinde Türkiye’nin çimentosu olan laiklik tahrip edilmek istenmişti.
Sivas’ta yakılan ateş; Alevi-Sünni çatışması çıkarmak isteyenlerin planıydı. Tutmadı.
Çünkü Alevilik bu topraklarda İslam’ın Türkçe yorumudur, Cumhuriyet’in harcında vardır.
Başbağlar’da insanımızın kalbine sıkılan kurşunlar evleri yakılan vatandaşlar da bizimdi. Biz gövdesi Türk olan ağacın dallarıyken bu dallar budanmak istendi.
İnanç ve etnik köken farklılığımız olsa bile bu topraklarda bin yıldır birlikte nefes almış aile kurmuş ocağını tüttürmüş halkın birliğini bozamazlar.
Mustafa Kemal’in karşısında diz çöken Emperyalizmde planlar bitmez. Bugünde Suriye ve Afganistan’dan gelen ne olduğu belli olmayan sığınmacıların gelecekte başımıza nasıl belalar açacakları tehlikeli bir gerçektir.
Yıllardır terörle mücadele etmiş uğruna nice şehitler vermiş Türk milletinin, devlet otoritesini bir teröristin söylemlerinden medet umar hale getirilmesini asla kabul edilemez
Milletimizin sorunu inanç yada etnik farklılıklar değildir.
Adaletsizliktir.
Emekçinin hakkını alamadığı gelir dağılımı eşitsizliğidir. Gençliğin geleceğinden endişe duyması, eğitimde ve kalkınmada fırsat eşitliğinin olmamasıdır. Liyakatin ayaklar altına alınmasıdır.
Herkes kanun önünde eşit yurttaştır.
Bugün batı dünyası kendi arasında sınırları kaldırırken ülkemiz insanları arasında sınırlar örmek istemektedir.
Bizler milletimizin ferasetine güveniyoruz.
Milletimiz ne Peygamberine hakaret edenleri affeder,
Ne de Cumhuriyet’ine saldıranları unutur.
Bugün bizlere düşen görev; nefreti büyütmek değil, vicdanı büyütmektir. Vatan savunmasında birlikte ve uyanık olmaktır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini anlamak ve cumhuriyeti korumaktır.