 
                        Üniversiteli bu çocukların suçu ne?
Malatya’da sessiz ama bir o kadar da derin bir isyan büyüyor.
Üniversite öğrencileri artık sadece ders çalışmıyor; hayatla mücadele ediyor.
Depremin ardından yeniden kurulan şehirde, gençler yıllardır bitmeyen bir çilenin içinde yaşıyor.
Kimi barınma derdinde, kimi ulaşım derdinde, kimi de bugünlerde en temel ihtiyaç olan “yemek” derdinde.
Malatya’ya okumak için umutla gelen gençler, ilk günden itibaren bir zorluklar zinciriyle karşılaştı.
Yurt bulmak başlı başına bir mesele oldu.
Kimi kilometrelerce uzakta yer bulabildi, kimi de özel yurtlara mecbur kaldı.
Barınma sorununu bir şekilde çözenler, bu kez ulaşım sıkıntısıyla boğuşmaya başladı.
Sabah derslerine yetişebilmek için tıklım tıklım otobüslere binen, nefes alamadan kilometrelerce yol giden öğrencilerden bahsediyoruz.
Otobüsler dolu, yollar bozuk, duraklar yetersiz...
Kısacası gençler için üniversiteye gitmek bile bir çileye dönüştü.
Kız ve öğrenci yurtlarında ki değişim ile öğrenciler için başlayan çile gün geçtikçe artıyor. Çocuklar ses duyurmak istedi, duyan yok. Bağırdılar çağırdılar, olmadı. Adeta bir eşya gibi kamyonet arkasında taşınarak yeni yurtlarına yerleştirildiler. 
O da ne bu kez pislik içinde kaldılar. Görevliler “Siz temizleyeceksiniz” dediler. Kız öğrenciler eskiden kalan erkeklerin kullandığı jiletleri hatta iç çamaşırlarını temizlemek, çöpe atmak zorunda kaldılar. Çektikleri bunlarla da bitmedi. Günlerce koridorlarda çöp yığınları ile yaşamak zorunda bırakıldılar. Tüm sorunlar İlhan Akıncı Yurtunda ve ses veren bir yönetici yok tüm haykırışlara rağmen.
Pislik diz boyu deniliyor, barınma sorunu var deniliyor, yemekler pişmemiş yada saç kılları çıkıyor deniliyor da bir yetkili çıkıp tek bir kelime söylemiyor.
Ve şimdi bu çilenin üzerine bir de “yemek krizi” eklendi.
Yurtlarda çıkan yemekler, öğrencileri isyan ettirecek kadar kötü durumda.
Çocukların tek dayanağı olan İnönü Kampüs isimli Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflarda her şey ortada: pişmemiş etler, çürümüş sebzeler, küflenmiş ekmekler, yanmış börekler...
Bu manzaralar sadece mide değil, vicdan da kaldırmıyor.
Gençler “şikâyet” etmiyor; adeta “yardım” istiyor.
Çünkü bir tabak yemeği insan gibi yemek artık lüks haline gelmiş.
Bir öğrenci diyor ki:
“Sayın Valimiz Seddar Yavuz’dan yardım bekliyoruz. Biz burada okuyup Malatya’ya katkı sunmak istiyoruz ama önce insan gibi yaşamamız lazım.”
Bu cümle aslında bütün gençliğin sesidir.
Çünkü mesele sadece bir yemeğin pişmemesi değil; mesele, bu çocukların umursanmaması.
Defalarca söylediler, uyardılar, paylaştılar...
Ama bazı yurtlarda görevli yetkililer, bu sesleri duymadı.
Görevini layıkıyla yapmak, bir yemeği ısıtmak, çürümüş olanı çöpe atmak bu kadar zor olmasa gerek.
Ama belli ki bazıları bu gençlerin varlığını bile fark etmiyor.
Malatya’da Eşref Bitlis Öğrenci Yurdu’nda kalan bazı öğrenciler, “Biz memnunuz, yemeklerimiz güzel” diyerek istisna oluşturuyor.
Demek ki yapılabiliyor, demek ki mümkün.
O zaman sorun sistemde değil; görevini hakkıyla yapmayan, sorumluluk duygusunu yitirmiş kişilerde.
Bazı yurtlar öğrenciyi “emanet” olarak görüyor, bazıları ise “yük” gibi.
İşte fark da tam burada ortaya çıkıyor.
Yurtlardaki bu ilgisizlik, öğrencilerin psikolojisini de bozmuş durumda.
Birçoğu artık derse odaklanamıyor, umutsuzluk içinde günü kurtarmaya çalışıyor.
Karnı aç bir genç, kitap okuyamaz.
Küflenmiş ekmeği çöpe atan bir öğrenci, hayal kuramaz.
Bir şehrin geleceği gençlerse, o geleceğe sahip çıkmak sadece okulla değil, onlara sunulan yaşam koşullarıyla da olur.
Malatya, misafir ettiği bu gençlere sadece diploma değil, huzur da vermeli.
Yollarını, yurtlarını, yemeklerini düşünmeli.
Çünkü bu çocuklar Malatya’nın geleceğidir.
Onlar burada sadece okumuyor; bu şehrin yarınlarını inşa ediyor.
Ama böylesine zor şartlarda okuyan gençlerden parlak bir gelecek beklemek de vicdansızlık olur.
Sayın Vali Seddar Yavuz,
Malatya gençliği size sesleniyor.
Onlar artık yurt müdürlerine, idarecilere değil; doğrudan size güveniyor.
Çünkü inanıyorlar ki siz onların sesini duyarsınız.
Bu çocuklar sadece “eğitim” değil, “yaşam” istiyor.
İnsanca koşullar, temiz bir tabak yemek, biraz özen, biraz değer…
Küflenmiş bir ekmeği yiyemeyen bir öğrenci nasıl geleceğe umutla bakar?
Otobüslerde tıka basa giderken nasıl ders hayali kurar?
Yatağında aç uyuyan bir genç, sabah derse nasıl güler yüzle gider?
Bu tabloyu görmezden gelen herkes, aslında bir geleceği eksiltiyor.
Malatya’da üniversite okumak bir hayal değil, bir eziyet olmamalı.
Bu şehir, gençlerine sahip çıkmalı.
Barınmadan ulaşıma, yemekten insana kadar her konuda öğrencinin yanında durmalı.
Çünkü bu çocuklar bizim çocuklarımız.
Onlar giderse Malatya sessizleşir, umut da gider.
Ve ben bir kez daha soruyorum:
Bu çocukların sesini kim duyacak?
Cevap aslında belli…
Duyması gereken herkes, artık bu sesi duymak zorunda.

 
                                            